Korona virüs salgınıyla öyle bir duruma geldik ki, başka bir şey konuşamaz ve düşünemez olduk. Bir anda diğer tüm gündemler önemini yitirdi, hayatta kalmak, ayakta kalmak birinci ve tek önceliğimiz oldu. Panik, korku, endişe hepimizi sardı. Sakin ve sağ duyulu davranmaya çalışıyoruz bir taraftan ancak ortam maalesef buna pek izin vermiyor.
Her yerde inanılmaz bilgi ve diğer taraftan da bilgi kirliliği var. Herkesin her konuda fikrinin olduğu bir dönemde; uzman olan olmayan, bilen bilmeyen herkes konuşuyor, yazıyor. Tabii gerçek uzmanlardan çok değerli bilgiler ve yine bu bilgileri bir araya getirip derleyen, paylaşan araştırmacılar, uzmanlar ve yazarlar da var sosyal medyada, hakkını vermek lazım. Ancak Whatsapp gruplarından gün boyu gelen mesajlar, ses kayıtları, videolar, Twitter, Instagram, Facebook derken hepten kuşatıldık. Yine maalesef yapılan açıklamaların ve paylaşılan bilgilerin doğruluğu konusunda endişeler yaşıyoruz. Güven kaybı şu dönemde çok tehlikeli, panik havasını hepten arttırıyor.
Bir taraftan kendimizi, sevdiklerimizi, çalışanlarımızı korumak, diğer taraftan işlerin devamlılığını sağlamak, hepimiz için bugüne kadar görmediğimiz büyüklükte bir mücadele ve hatta topyekun bir savaş. Bugünü en hafif hasarla atlatmaya çalışırken, gelecekte ne gibi bedeller ödeyeceğimizin hesabını yapmaya, tam olarak mümkün olmasa da kendimizce alabileceğimiz tüm önlemleri almaya çalışıyoruz. Bugüne kadar düşünmek durumunda kalmadığımız acil durum planları ve üst düzey önlemler devrede. İlerleyen günlerde de artması kaçınılmaz.
Her gün devlet başkanlarının, sağlık örgütlerinin açıklamalarını bekliyoruz heyecan ve korkuyla. Önlem ve yardım paketleri açıklanırken bir taraftan ekonomiyi, bu işin nereye gideceğini düşünüyor, diğer tarafta duyduğumuz hastalığa yakalanan kişi sayıları ve kayıplarla birlikte önce hayatta kalmanın ve salgını yavaşlatmanın, sağlık sistemini ayakta tutmanın birinci öncelik olması gerektiği ve önlemleri daha da arttırmanın gerekliliği ile bir kez daha sarsılıyoruz.
Zor zamanlardan geçiyoruz, tarihe tanıklık ediyoruz ve hepimiz biliyoruz ki bundan sonra dünya artık eskisi gibi olmayacak.
İnsanoğlunun gezegeni tek sahibiymişçesine hor kullanması, kapitalist düzenle doyumsuzluğumuzun artık gezegeni tüketir noktayı çoktan aşması ve biz önlem almaz isek almak zorunda kalacağımız daha nice felaketler yaşayabileceğimiz gerçeği ile bir an önce yüzleşmek zorundayız.
Peki bu mümkün mü? İnsanoğlu bu felaketten dersler çıkarıp harekete geçer mi? Peki ya teknoloji bu yolda dostumuz mu düşmanımız mı? Dijital dönüşüm ve teknolojiler korona virüs salgını sonrası yeni düzende bizim yanımızda mı, bize karşı mı?
Dijital dönüşümü anlatırken, oyuna yeni kurallar geldi diye anlatmaya başlıyoruz genelde. Son dönemde yaşadığımız krizlere baktığımızda, bu kuralların ne kadar geçerli olduğunu da bir kez daha gördük.
Çağımıza “Exponential Times” yani “Katlanarak Artan” dönem deniyor. Veri miktarı, birbiriyle bağlanan ve konuşan cihazlar, teknolojik gelişmeler… Hepsi insan beyninin alabileceğinin çok ötesinde bir hızla katlanarak artıyor! Bugün aynı artış hızını virüsün yayılımını anlatmak için kullanıyoruz ne yazık ki.
Çağımıza “VUCA” çağı deniyor. Değişken (volatile), belirsiz (uncertain), karmaşık (complex) ve muğlak (ambigious) olarak açıklanan VUCA, bize sürekli bilinmezle başa çıktığımız bir dünyada yaşadığımızı hatırlatıyor.
Ben bunu siste araba kullanmaya benzetiyorum. Gittikçe görüş mesafemizin kısaldığı ve virajların arttığı bir yolda, aracımız hiç durmadan hızlanıyor.
Dünya üzerinde yaşanan son olaylar da bize gösterdi ki aslında sürekli kriz yönetimi yapmamız gereken ve acil durum / olağanüstü halin artık normal düzen olduğu zamanlardan geçiyoruz.
Soğukkanlı kalabilmek, çeviklik (agility), bir taraftan içgüdülerimizi dinlemeyi öğrenip diğer taraftan katılımcı ve veriye dayanan hızlı kararları devreye almak ve iyi / planlı / hızlı bir “execution” – icra süreci ile bunları birleştirmek bu durumlarla baş etmemizin tek yolu. Yönetim yaklaşımlarımızı buna çevirmez isek bu değişkenlik ve belirsizlikte hayatta kalma şansımız gittikçe zorlaşacak. Yeni “normalin” bu olduğunu kabul etmek ve buna uyum sağlamak zorundayız.
Yine diğer bir değişiklik globalizasyon ve lokalizasyonun iç içe geçişi ve bu bağlamda sürekli dengelerin değişmesi.
Dünyada oyunun kuralları değişirken, kartlar da sürekli yeniden dağıtılıyor ve rekabet el değiştiriyor. Ancak birbirimize o kadar göbekten bağlıyız ki dengelerin sürekli globalizasyon ve lokalizasyon ekseninde değiştiği günümüzde dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan olayların herkesi etkisi altına alacağı, bundan kaçışın mümkün olamayacağını görüyoruz (Çin’deki salgından bana ne diyemeyeceğimizi görmek gibi). Diğer taraftan da sınırların kapatılması, içe dönük politikalarla lokal olarak kendi kendine yetebilen sistemlerin kritikliği, küçük lokal üreticinin yükselişi (Zincir markette limon bulamazken bir gün önce verdiğim narenciye siparişinin Finike’den ertesi gün gelmesi) ve dağıtık/yerinde üretimin önemini görüyoruz.
Gündem bugün salgın hastalıkancak küresel ısınma, doğal felaketler, göçmen sorunu, hava kirliliği, su ve gıdaya ulaşamama ve bunun gibi daha birçok sorunla ve artan riskle karşı karşıya dünyamız ve burada lokal gibi gözüken sorunlar dahi global. Çözümlerin ise hem global ölçekte alınması hem de lokal olarak doğru politikalarla ve uygulamalarla desteklenmesi gerekiyor.
Oyunun kuralları değişiyor dediğimiz dünya, bugün bizlere teknolojilerin önemini bir kez daha gösterdi. Korona virüs salgınıyla birlikte gittikçe artan önlemlere baktığımızda, daha önce temkinli yaklaştığımız ve konuşmaya “ama” ile başladığımız ne kadar yeni yaklaşım, dijital teknoloji ve platform varsa hızla uygulamak durumunda kaldık ve kalacağız.
- Karanlık fabrika, insansız robotlarla üretim
- Entegre sistemler
- Uzaktan çalışma ve daha az çalışma saatleri
- E-ticaret, e-ticaret platformları
- Uzaktan eğitim, müze, sergi, vb dijital platformlar (Bkz. Güzel bir toparlama olmuş: https://kpy.bilgi.edu.tr/tr/haber/tum-dijital-platformlar/1252)
- Arttırılmış gerçeklik teknolojileri ile uzaktan fabrika kabul testleri, servis / bakım faaliyetleri
- 3D yazıcılar ile hızlı ve esnek üretim (şimdilerde özellikle tıbbi malzeme)
- Verinin, veri analizinin istatistiklerin ve simülasyonun önemi
- Sosyal medya, dijital pazarlama ve değişen iletişim stratejileri
- DIY – Do it yourself / Kendin yap akımları
- Blockchain, kripto paralar ve elektronik ödeme sistemleri
- Yeni iş fikirleri ve iş modelleri
Örnekler çoğaltılabilir. Gördük ki korku ve çekinceler ile yaklaştığımız teknolojiler, bugün günlük hayatımızı sürdürebilmek için ihtiyaç duyduğumuz en önemli araçlar.
Bunun yanı sıra hakkını ve gereken önemi veremediğimiz birçok konu da bu vesileyle kendini hatırlattı.
- Bilim ve araştırma geliştirmenin önemi
- Sosyal devlet politikaları
- Üst akıldan yoksun ayrışmış politikalar yerine dünyayı birleştirecek mekanizma ve kurumlar
- Sanatın, yaratıcılığın insanlık trajedilerindeki iyileştirici rolü
- Bütünsel sağlık- hem zihinsel hem fiziksel sağlığın birlikte ele alınması
- Yardımlaşma, birlik olmak, iş birliklerinin önemi
- Farkındalık, şükretme, aslında ihtiyacımız olmayan ne kadar çok şeyle çevrili olduğumuz gerçeği
- Durmak, durabilmek
- Sevdiklerimizle ve kendimizle zaman geçirmek
- Güven ve şeffaflık
Özetle; dünyanın, rekabet ve kavga yerine sorunlara çözüm bulmaya, topluma çevreye dokunan, insanlığa faydalı yaklaşımlara daha fazla ihtiyacı var. Teknoloji temelli insanlığa faydalı çözümlerin artması gerekiyor.
Son dönemde yaşanan tüm felaketler bize gösterdi ki teknolojiyi insanlık adına doğru amaçlar için kullanmayı öğrenmekten başka çaremiz yok.
Einstein atomu parçalarken atom bombası yapılsın diye parçalamadı. Bugün “drone”’lar kimsenin ulaşamadığı yerlere ilaç götürmek için de kullanılabiliyor, yüz tanıma sistemleri ile uzaktan suikastçı olarak da. Yani teknolojiler biz istersek iyi bir insanlığa hizmet edecek veya kirli amaçlarımıza ve aç gözlülüğümüze hizmet etmeye devam edecek.
Birlik olmayı, ortak vicdan ve aklı kullanmayı, gezegenin sahibi değil misafiri olduğumuzu hatırlamayı, sistemin esiri olmaktan kurtulmayı başardığımızda- ki bu felaketler istemesek de bize öğretecek gibi gözüküyor; yeni dünya düzenini kurmaya başlayacağız ve bunu yaparken de teknoloji en büyük mümkün kılıcı ve dönüştürücü olmaya devam edecek.
Ama önce bu sınavı vermeli, birlikte hayatta ve ayakta kalmayı başarmalıyız. Hepimize sağlıklı ve vicdanlı günler dilerim.
Yazar: Derya İren